Beynimiz, anne karnında yaşam bulduğumuz 3. Hafta itibari ile oluşmaya başlar ve dünyaya geldiğimiz ilk andan itibaren yaşantısal olayların tümüne yanıt verir. Beyni birbiri ile bağlantılı sistemler topluluğu olarak düşünebiliriz. Her bir sistem nöronlar arasında bağlantı kuruyor ve bu bağlantılar da beynin yapısını oluşturuyor. Beyin, genetik açıdan oluşmuş olsa da yaşantılarımız beynimizi bize özgü kılıyor ve bizi biz yapan, kendimizi tanımladığımız detayları meydana getiriyor.
Anatomik olarak anne karnında oluşup, gelişmeye başlayan beyin, en önemli gelişim evresini erken çocukluk döneminde oluşturmaya başlar ve ergenlik döneminde tamamlar. Araştırmalar, ortalama 5 yaşında olan bir çocuğun beyin gelişiminin %90’ını tamamladığını ortaya koymuştur.
Olumsuz erken yaşam deneyimleri, çocuğun gelişmekte olan beynini önemli ölçüde sekteye uğratmaktadır. Yapılan araştırmalar çocukluk çağının en sık rastlanan olumsuz yaşam deneyimlerini, ebeveyn ayrılıkları, ebeveynlerden birinin kaybı, fiziksel ya da cinsel istismara maruz kalma, çocuklukta ihmal ve şiddete tanıklık etme olarak sıralamaktadır. Bunlara ek olarak doğal afetler, geçirilen kazalar ya da göç etmek durumunda kalmak da kişinin ilerleyen yaşlarında çocukluk travması olarak kendini göstermektedir.
Beyin, çevresel ve yaşantısal olaylara karşı oldukça hassas bir yapıdadır ve çocukluk döneminde yaşanılan olumsuz deneyimler bir diğer ifade ile ‘travmalar’ beyin tarafından direkt olarak kodlanmaktadır. Çocukluk çağında travmaya maruz kalmış bir kişi ileriki yaşlarında hem psikolojik hem de fizyolojik sağlığı açısından tehdit altındadır. Yapılan araştırmalarda elde edilen bulgularda çocukluk çağında beynin travmaya maruz kalması durumunda yetişkinlikte başta anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve depresyon olmak üzere çeşitli kişilik bozuklukları, bipolar bozukluk, somatoform bozukluk ve alkol-madde kullanımı ile ilgili bozukluklar geliştirebildiği görülmektedir.
Çocuklukta Travma Beyne Nasıl Etki Etmektedir?
Beynimizin depolama alanı olarak adlandırılan hafıza sistemimiz ‘hipokampüs’ yaşamımızın 3. Yılından itibaren gelişmeye başlamaktadır. 3 yaş öncesi bir çocuğun ihmale, istismara ya da herhangi bir travmatik sürece maruz kalması sağ beyninde kaydedilmektedir. Bunun sebebi beynimizin hafıza sistemi olan hipokampüsün henüz gelişmemiş olmasıdır. Sağ beyinde kaydedilen travmatik süreç kişinin yaşam boyu bedeninde mühürlenir.
Ruhsal travmaya maruz kalan çocukların beyin yapılarında oluşan değişimler yaşamları boyunca sürecek kalıcı izler bırakmaktadır. Travmatize olmuş bir beyinin çeşitli alanları zarar görmektedir fakat burada incelememiz gereken 3 önemli beyin merkezi vardır. Bunlar Düşünce Merkezi, Duygu Düzenleme Merkezi ve Amigdaladır. Düşünce Merkezi: Prefrontal Korteks yani beynimizin 'Düşünce Merkezi' çocuklukta çok önemli gelişimsel adımların atıldığı yerdir. Çocukların dürtüleri, kontrol mekanizmaları, olaylar karşısında uygun tepkileri gibi birçok becerileri bu bölgede gelişmektedir. Çocukluk döneminde yaşanılan ruhsal travma ise beynin bu bölgesini pasifleştirir ve çalışmasını yavaşlatır.
Duygu Düzenleme Merkezi: Singulant Korteks olarak da bilinen beynimizin bu bölgesi duygularımızı düzenlemede yardımcı olan bölgedir ve çocuklukta yaşanılan travma sonrası beynimizin bu bölgesi pasifleşir ve aktif çalışamamaya başlar. Duygu düzenleme merkezimiz zarar gördüğünde duygu işleme işlevi sebebiyle yetişkinlikte bipolar bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk, depresyon ve şizofreni gibi birçok rahatsızlığa yol açabilmektedir.
Amigdala: Korku tepkisinin ortaya çıkması, öğrenilmesi ve ilişkili süreç için beynimizin en önemli yapısı olan Amigdalanın temel işlevi, gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz, kokladığımız ve tattığımız tüm bilgileri alıp tek bir soru sormaktır: ''Bu bir tehdit mi?'' Eğer Amigdala tehlikeli bir durum bulunduğunu tespit ederse, beyin direkt olarak korku üretmeye başlar. Bu alan aktifleştiğinde uyanık ve tedbirli hissederiz. Fakat çocukluk döneminde yaşanılan travma sonucu Amigdala zarar görür ve aşırı aktifleşir. Aşırı aktifleşen amigdala çevresindeki her şeyi korku ve tehdit unsuru olarak kabul etmektedir. Beynin korku ve tehdit sistemini doğru bir şekilde yerine getiremeyen amigdala, kişilerin başta anksiyete bozukluğu olmak üzere birçok ruhsal rahatsızlığı yaşamasına da neden olabilmektedir.
Yapılan birçok araştırma sonucunda bilindiği gibi erken dönem çocuklukta yaşanılan olumsuz durumlar çocuklarda travma oluşturabilmekte ve beyinlerinin en önemli mekanizmalarının çalışmalarını etkileyebilmektedir. Beynin çalışma
mekanizmasının zarar görmesi ve yaşanan duygusal ya da düşüncesel süreçlerin uygun bir şekilde düzenlenememesi sonucunda travmaya maruz kalmış bu çocukların yaşam boyu çeşitli ruhsal rahatsızlıklar geliştirebildikleri öngörülmektedir.
Hazırlayan: Fatmanur Özkan
Comments