Anne ile bebek arasındaki ilişki, annenin hamile olduğunu öğrendiği andan itibaren başlar. Annelik duygularının hissedilmeye başlandığı bu ilk dönem anne adayının fiziksel, sosyal ve duygusal açıdan birçok değişime uğradığı ve dalgalanmalar yaşadığı bir dönemin de başlangıcıdır. Anne adayının fiziksel görünümündeki değişimler, sosyal rollerdeki değişimler ve ruh hallerindeki dalgalanmalar kişinin kaygı başta olmak üzere birçok psikolojik durumla karşı karşıya kalmasına neden olabilmektedir. Hamilelik sürecinin her ayı kendine ait ruhsal bir süreci de beraberinde getirmektedir. Özellikle ilk aylarda fizyolojik olarak yaşanan değişimler, vücuttaki mide bulantısı, halsizlik, kusma gibi tepkilerin yanı sıra stres ve sinir gibi duygu durumları da oldukça baskındır. Kişiler hamileliğin ilk aylarından itibaren ruhsal açıdan bazı zorluklarla mücadele etmeye başlayabilmektedirler. Hamileliğin üçüncü ayından itibaren ise bebek, annenin tüm vücut sistemine etki etmeye başlamıştır. Anne adayının karnındaki büyüme ile artık hamilelik süreci dışarıdan da gözlemlenebilir hale gelmektedir. Bu süreç bazı kişiler için heyecan verici olsa da hamilelik haberini paylaşmaya hazır olmayan kişiler içinse endişe dolu bir süreç olabilmektedir. Ayrıca bu süreç anne adaylarının doğuma dair kaygılarının ve beklentilerinin de daha ön planda olduğu zamanlardır. Eğer kişi bu süreçte kaygılarını yönetemediğini hissediyor ise mutlaka psikolojik destek almalıdır. Bebeğin doğumunun yaklaştığı son üç ayda ise anne adayları hem kendi sağlığı hem de doğacak olan bebeğinin sağlığına odaklanmış durumdadır. Anne adayı için hamilelik süreci sıkıntılı ve stresli geçtiyse ya da herhangi bir tıbbi sorun yaşanılmış ise anne adayı için depresyon riskinin yükseldiği bir dönemdir.
Doğum Sonrası Psikolojik Problemler:
Doğum sonrası süreç biyolojik ve hormonel olduğu kadar anne, bebek ve aile arasındaki uyum açısından da oldukça karmaşık bir dönemdir. Bu süreçte baba, anne ve bebek için en büyük destek kaynağıdır. Anne-baba çiftinin hayatlarında yeni bir dönem başlamıştır. Dünyaya yeni gelen bebekleri anne ve babaya heyecan, mutluluk gibi duyguların yanı sıra endişe, kaygı gibi duyguları da oluşturması oldukça doğal bir süreçtir. Bu dönemde yeni anne ve baba olmuş çiftin, sosyal çevresinde daha önce çocuk sahibi olmuş ve bu süreci deneyimlemiş kişiler ile görüşmesi onlar için belirsiz olan bu durumu daha öngörülebilir hale getirecek ve endişelerini azaltacaktır.
Doğum sonrası psikolojik problemlerde anneler için en sık karşılaşılan durum ‘Lohusalık Dönemi’ olarak bilinen psikoloji bilimindeki adı ile ‘Postpartum Depresyonu’ dur. Postpartum depresyonu kelime anlamı ile doğum sonrası depresyonu ifade etmektedir. Doğumdan sonraki 6 hafta içinde başlar ve doğum sonrası 1 yıla kadar sürebilmektedir. Doğum sonrası depresyonda araştırmacıların temel dayanağı gebelik döneminde yükselen östrojen ve progesteron düzeylerinin doğum sonrasında hızlı düşüşü ve vücuda olan etkileridir. Bunlara ek olarak yeni anne olmuş kişinin düzensiz ve yetersiz uyku durumu, fiziksel yorgunluğu da doğum sonrası depresyona etki etmektedir. Duygusal etkenlere bakıldığında; doğum yapan kadınların tümünde benzer hormanel değişikliklerin olmasına rağmen, psikolojik rahatsızlıkların kadınların ancak bir kısmında geliştiği görülmektedir. Bu nedenle doğum sonrasında ortaya çıkabilen psikolojik rahatsızlıklardan korunmak için, öncelikle eş ve aile desteğinin, sosyal çevre desteğinin ve kişilerarası ilişkilerin oldukça önemli olduğu unutulmamalıdır. Annenin yeni rolüne odaklanmaya çalıştığı bu durumda zaman zaman eş, kendinin ihmal edildiğini düşüncesine kapılabilmektedir. Çoğu anne ise mutlu olmaları gerekirken daha çok içlerini kaplayan hüzün, endişe bazen ise eşlerini ihmal etme düşüncelerine karşın suçluluk duyguları ile uğraşmaktadır. Tam da bu noktada eş desteği kadının bu duygular ile mücadelesinde oldukça önem arz etmektedir. Doğum sonrası depresyon genellikle birkaç ay içerisinde son bulur fakat orta ve ağır şiddette bir postpartum depresyonu geçiriliyor ise mutlaka bir psikolog desteği alınmalıdır. Bir psikolog desteği hem sürecin daha sağlıklı ve kolay atlatılmasını sağlama konusunda hem de bir sonraki hamileliklerde ya da hamilelik dışı dönemlerdeki olası bir depresyon riskini en aza indirecektir. Doğum sonrası depresyonu, doğum sonrası annelerin yaşadığı uyum süreci zorluklarından ayırmak çok önemlidir. Doğum sonrası depresyon uzun sürer ve tedavi edilmezse hem anneye verdiği zarar artacaktır hem de çocuğun fizyolojik ve psikolojik gelişimini olumsuz yönde etkilenecektir. Annenin fiziksel ve ruhsal sağlığı ile ilgili herhangi bir sorun yoksa bebeğin psikososyal açıdan en çok anneye ihtiyaç duyduğu ilk 9 aylık dönemi daha sağlıklı bir şekilde tamamlanacaktır. Postpartum depresyonunun görülme sıklığı %10-15 oranları arasındayken eğer ki annenin geçmiş yaşam öyküsünde depresyon varsa bu oran %25’e kadar çıkabilmektedir.
Postpartum Depresyonu Semptomları Nelerdir?
Üzgün, mutsuz ve depresif duygu durumları.
Kendini suçlama, yetersiz ve değersiz görme.
Değişken bir ruh hali.
Çok fazla ağlama ya da hiç ağlayamama.
İlgi ve isteklerin azalması.
Aşırı yorgunluk ve enerjisizlik.
Çeşitli uyku ve yeme bozuklukları.
Cinsel isteksizlik.
Karışık ve netleştirilemeyen düşünceler.
Bebeği için yeterli olamama hissi.
Önceden zevk alınan aktivitelerden zevk alamama.
Öz bakımda eksiklik.
İnsanlarla iletişim kurmada isteksizlik.
Gibi semptomlar doğum sonrası depresyonda gözlemlenebilmektedir.
Postpartum Depresyonunda Tedavi Nasıl Olmalıdır?
Depresyon belirtileri 2 haftadan uzun sürmeye başladıysa ve kişi günlük ihtiyaçlarını karşılamada zorluk çekiyorsa, kendisine ya da bebeğe zarar verme düşünceleri oluşmaya başladıysa ya da gün içerisinde zamanının çoğunu endişe, yetersizlik, kaygı, panik gibi duygulara ayırıyorsa bu süreci sağlıklı bir şekilde atlatmak için bir psikoloğa başvurulması gerekmektedir.
Yazan: Fatmanur Özkan
Yararlanılan Kaynaklar:
Başhan, İ., Poçan, A., Gereklioğlu, Ç. (2007). Annelerin Doğum Sonrası Psikiyatrik Sorunları. Türkiye Klinikleri Dergisi: 17;126–133
Erdem Psikiyatri.com
Adnan Çoban.com
Comments